[Deutsche Version hier]

 

Bir süredir Almanya’da yaşayan göçmen bir yazar olarak ırkçılığa maruz kaldığım zamanlar oldu. Irkçılık Almanya’da olduğu gibi dünyanın birçok yerinde yaşanan ve hiç mi hiç masum olmayan bir hastalık. Bu hastalık tanımı Karl Marx’tan geliyor. Marx bunu çocuklukta geçirilen, bir çocuk hastalığı olarak tanımlıyor. Ulus-devlet düşüncesiyle birlikte gelişen ve devletlerin kendilerini oluştururken kullandığı, kendisini üstün olan ve olmayan üzerinden kurgulayan neredeyse hiçbir mantık bağlamına sığmayan bir ideoloji. Irkçılığı kendi ülkemde Türk olmayan kişilerin yaşadıkları aracılığıyla deneyimleyen ben Almanya’ya geldiğimde öteki sayılan bir kültürel arka plandan geldiğim için ırkçılığa maruz kalabiliyorum. Bu ifadede de ırkçılığın aslında hiçbir anlamının olmadığını görüyoruz. Bir ülkedeki üst sayılan “kültür, etnik köken, dini inanç ve ibadet şekli” bir diğer ülkede hiçbir şey ifade etmediği gibi ırkçılığa da maruz kalabilir. Ancak ırkçılığa maruz kalan insanlar örneğin Türkiye’deki etnik olarak kendilerini Türk olarak ifade eden kesim hiç ders çıkarmadan Kürt vatandaşlara da her türlü ırkçı saldırıda da bulunabiliyor. Belki de bu yüzden Marx’ın tanımında olduğu gibi bu bir hastalık.

Almanya’da doğmuş ya da Almanya’ya nedeni ne olursa olsun göç etmiş insanlarla karşılaştığımda yaşadığımız ırkçılık deneyimlerini paylaşıyoruz. Irkçılığı tanımlamak ve kendi içimizdeki ırkçıyla savaşmak bu hastalıktan kurtulmanın en hayati yolu. Almanya’da yaşayan ve burada doğmuş Almanlarla yaşadıkları ırkçılık deneyimleri hakkında söyleştim. İki diziden oluşan bu söyleşilerde ırkçılığı bizzat ırkçılığa uğramış insanlardan dinleyeceğiz.

 

HER ZAMAN DÜŞÜK POZİSYONLU İŞLER



Merve Almanya’nın Harz şehrinde doğmuş 29 yaşında freelance yaratıcı ve stilist. Yaklaşık 5 yıldır Berlin’de yaşıyor.

Almanya’da doğmuş ve büyümüş biri olarak yaşadığı ırkçılık deneyimleri ile ilgili şunları dile getiriyor:
Irkçı düşünce kalıpları hala büyük üretim şirketlerinde oldukça derin bir şekilde mevcut bulunmakta. İsmimden dolayı yaptığım iş başvurularından red yanıtı alıyorum ya da her zaman düşük pozisyondaki işlere öneriliyorum. Aynı oyun reklam ajanslarında -yani sadece beyaz insanların çalıştığı- maillerime cevap vermekten korkuyorlar çünkü benim ismimde olan bir insanın onların kıyafetlerine zarar vereceğinden korkuyorlar.

 

“AMA SEN İYİ ALMANCA KONUŞUYORSUN”

-Maruz kaldığın ırkçılık ne şekillerde karşına çıkıyor?

Gündelik ırkçılık toplumumuzla sağlam bir şekilde bağlantılıdır. Bu ırkçılık ‘İyi Almanca konuşuyorsun’ ya da ‘Hiç Türk gibi gözükmüyorsun’ şeklinde ifade bulabiliyor ve artık canımı eskisi gibi yakmıyor tersine beni kızdıryor! Bazen ırkçı saldırılar ve deneyimleri tarif etmek mümkün olmuyor. Örneğin 2016 yılında Berlin’de bir otobüste beyaz uzun boylu bir adam hiçbir neden yokken önümde dikildi. Sessizce başladığı konuşmasına etrafımızda kimsenin olmamasından güç alarak sesini yükselterek devam etti ve o ayakta durmak zorundayken benim neden oturduğumu sordu. Eşit olmadığımız çok belliydi. Hiçbir şey söylemeden bir sonraki durakta otobüsü terk etmek zorunda kaldım.

 

YAŞADIĞIM İKİ HAYAT ARASINDAKİ BASKI



-Irkçılıkla ilk olarak ne zaman ve nasıl tanıştın?

Irkçılıkla karşılaşmam çok erken yaşlarımda başladı ve hala da son bulmadı. Okula başladığımda çoğu zaman diğer Alman çocuklarla karşılaştırdığımızda dezavantajlı olduğum bir pozisyondaydım. Almanca öğretmenimin en son ilgilendiği kişi bendim ya da okul arkadaşlarım bana çoğu zaman ırkçı sorular yöneltiyorlardı ki ben o zaman o soruların ırkçı olduğunu dahi bilecek bir yaşta değildim. Bana bu ırkçı soruların o yaşta sorulmasına izin verdim çünkü onların istediği gibi ben de entegre olmak istedim. İzin verdim çünkü ait olmak da istedim ve bu yaşadığım iki hayat arasında büyük bir baskıydı.

Değişim programıyla ilk defa bulunduğum yerden taşındığımda yaşadığım deneyimleri yüksek sesle dile getirmeye başladım ve bu deneyimlerin beni nasıl etkilediğini fark ettim. Ayrıca bugün kim olduğumu da. Cesur ve kendimden emin olmak ile ilgili hala da üzerine çalışıyorum. 


Irkçılık konusunda burada doğmuş olan bir başka kişi Roza’ya da maruz kaldığı ırkçılık deneyimleri hakkında konuştum. Roza 1988 yılında Türkiye’den Almanya’ya en doğal hakları olan siyasi sığınma ile gelen Kürt-Alevi bir ailede doğdu. Liseye kadar Almanya’da kaldı ve daha sonra üniversite eğitimini Hollanda’da tamamladı. Postdam’da master yapan Roza çeşitli kurumlarda çalıştı. Şu anda Almanya Federal Meclisi’nde bir sol parti milletvekili için danışmanlık yapıyor. Küçükken demokratik dansöz olmak isteyen Roza esprili bir şekilde ‘galiba nihayet oldum.’ diyor.

 

IRKÇILIK OKULDA BAŞLIYOR



-Almanya’da yaşayan biri olarak hem çalıştığın alanda hem de özel alanında ırkçılık ile ilgili deneyimlerin nelerdir?

Almanya’nın göçmen nüfusu az olan taşra bir kentte büyüyüp, eğitim aldığım için ırkçılıkla çok erken yaşlarımda tanıştım. Okulda en iyi öğrencilerden biri olmama rağmen sınıf öğretmenim benim “Alman” çocuklar arasında zorlanabileceğimi söyleyerek Gymnasium’a gitmemi tavsiye etmediler. Ailemin ısrarı üzerine Gymnasium’a kaydolabildim.

Gymnasium’da Almanca dersinde çok çalışmama rağmen sürekli orta puanlar alıyordum. Sebebini sorduğumda ise ‘anadili Almanca olmayan bir öğrenci için bu başarılı bir not’ cevabını alıyordum. Lise sonda öğretmenim değiştikten sonra Almanca dersinde sınıfımda en iyi puan alan öğrencilerden biri olduğumu görmem sorunun bende değil de ırkçı zihniyette olduğunu görmemi sağladı. Bundan dolayı eğitimimi Hollanda’da İngilizce eğitim veren bir üniversitede devam ettirmek istedim. 

IRKÇILIĞIN SOFİSTİKE HALLERİ

Almanya’ya dönüp işe başladığımda Alman bir işveren ailemi gördüğünde onlara benim başımı örtüp örtmememle ve alkol içimiyle ilgili sorular sordu. Özel hayatımda da ırkçılığın daha sofistike halleriyle karşılaştım. Alman bir ev arkadaşım taşındığımız yeni evde tamirat işleriyle uğraşırken, benden habersiz göçmen bir arkadaşımı arayarak yardım istemişti. Benim göçmen arkadaşımı ona yardım etmesi için çağıran ev arkadaşım kendi Alman arkadaşını ise şarap içmeye davet ediyordu. Neden böyle yaptığını sorduğumda ise Alman ev arkadaşım ‘sizin kültürünüzde yardımseverlik çok önemli diye biliyordum.’ demişti.

 

KAPİTALİST SİSTEME HİZMET EDİYOR



Gündelik hayatımda yaşadığım ırkçılıkla baş etmek çok yorucu ve psikolojik olarak yıpratıcı. Zaten Almanya’da ‘Alman’ olmadığın için çok küçük yaşta sindiriliyorsun. Tam özgüvenimi inşa ettim ve kendimi savunabilirim derken iş hayatına atılıyorsun. Kapitalizm özellikle biz göçmenleri iliğimize kadar sömürüyor. Sekiz saat ücretli emekten sonra gündelik hayatta yaşadığın ırkçılığı tepki gösterecek enerjin dahi kalmıyor. Bazı şeyleri normalleştirdiğin anda ise psikolojik olarak yıpranıyorsun. Tecrübeyle sabit olarak diyebilirim ki; Irkçılık kapitalizm için de oldukça faydalı bir ideoloji. Sınıf dayanışmasının engelleyip, sınıf mücadelesini sekteye uğratır. Bundan dolayı ırkçılık ve kapitalizm sömürüsüne karşı birlikte mücadele yürütülmeli.

 

ANA AKIM MEDYA ARACILIĞIYLA NORMALEŞTİRİLİYOR


Almanya’da ırkçılık ne boyutta yaşanıyor? Yaşadığın bu ırkçılık deneyimleri kaynağını nereden alıyor ve seni nasıl etkiliyor?

Irkçılık Hitler bıyığından fiziksel şiddeti meşru gören bir dazlakla sınırlı kalmıyor. Irkçılık beyaz gömlekleriyle, köpekli kravatlarıyla bu ülkenin meclislerinde, kurumlarında vücut buluyor. Ana akım medyanın da alan tanımasıyla nefret söylemleri sistematik olarak yayılıyor ve toplum nezdinde normalleştiriliyor. Örneğin İç İşleri Bakanımız 69. Doğum günü şerefine, 69 Afgan mülteciyi Afganistan’a geri yollayabiliyor ya da göçün Almanya’daki büyün siyasi sorunların ana temeli olduğunu ifade edebiliyor. Buna karşın hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Ülkeyi yönetenlerde durum bu olunca, ırkçılık bir tabu olmaktan çıkıyor ve bu şekilde gizli ırkçılık açık ırkçılığa dönüşebiliyor.

 

ÖLENLERDEN BİRİ BEN DE OLABİLİRDİM



Son dönemlerde göçmenlere yönelik artan sağcı terör eylemleri da buna işaret ediyor. Özelikle Hanau katliamı benim gibi birçok göçmen arkadaşım için de hiç unutamayacağımız bir gün olarak hafızamıza kazındı. O gün arkadaşlarımla boğazımız düğümlenmiş bir şekilde ağladık. Ölenlerden biri ben bir arkadaşım ya da bir akrabam da olabilirdi. O günden sonra korkularım ve endişelerim arttı. Artık bir nargile barda eskisi gibi gönül rahatlığıyla oturamıyoruz. Bizim için güvenli olan bir alan artık ırkçı bir katliamla eşleşti. Ama aynı zamanda tüm bu olanlara rağmen güçlendiğimi de hissediyorum.

 


POLİS ŞİDDETİ SONLANDIRILMALI

Sence Almanya’da ırkçılığa karşı verilen mücadele yeterli mi?

Cevabın hayır ise neler yapılmalı?

Kesinlikle değil. Özellikle Almanya’da polis teşkilatlarındaki ırkçı yapılanmalara karşı önlem alınması ve polis şiddetini sonlandırmaya yönelik ise daha sert yasal düzenlenmelerin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Almanya’da aşırı sağcı söylemler ırkçı şiddeti tetiklemekte ve bunlara yönelik yaptırımlar daha ağır olmalı. Göçmen kurumların önerdiği gibi Federal Hükümet bir ırkçılık soruşturması yapmalı.

 

Zur Autorin: Gamze Kafar arbeitete für die kurdische, ausschließlich mit Frauen besetzte Nachrichtenagentur JINHA, welche 2016 durch die türkische Regierung geschlossen wurde. Von 2015 bis 2018 berichtete Gamze Kafar über den Konflikt in Nordsyrien. 2018 zog sie nach Berlin und arbeitet weiter als Journalistin.

[Übersetzung von Çiğdem Ücüncü und Utku Mogultay für Gegensatz Translation Collective]

 

Foto: Txetxu CC